1896 yılında Atina’da düzenlenen ilk modern Olimpiyat Oyunları’na hiçbir kadın sporcu katılmadı. Aslında ‘katılmadı’ demek doğru değil çünkü oyunların fikir ‘babası’ olan Pierre de Coubertin, kadın sporcuların Oyunlar’a katılmasının ‘pratik olmayacağını, estetik görünmeyeceğini, ilgi çekmeyeceğini ve doğru olmayacağını’ düşünüyordu. Tıpkı yüzlerce yıl önce düzenlenen Antik Olimpiyat Oyunları’na kadınların katılımının yasak olması gibi ‘modern’ oyunlarda da bu arkaik uygulamaya devam edilmişti.
Neyse ki bu ayrımcılık yalnızca tek sefer olarak yaşandı ve 1900 Paris Oyunları kadınların yarışmasına ‘izin verilen’ ilk Yaz Olimpiyat Oyunları oldu. Her ne kadar 1900 yılındaki oyunlara katılan toplam 1,222 sporcudan yalnızca 22’si (%2’si) kadın sporcu olsa da toplumsal cinsiyet eşitliği yolunda atılan ilk adımın Paris’te gerçekleşmiş olması, 2024 yılında gene Paris’te yakalanan toplumsal cinsiyet eşitliğine ayrı bir tarihsel anlam katmış oldu.
1896’dan günümüze kadarki tüm oyunlarda bütün ülkelerin toplam katılımcı sayıları üzerinden ortaya çıkan toplumsal cinsiyet eşitliği oranlarına baktığımızda (yukarıdaki tablo), kadın sporcularının katılım oranının tarihsel süreçte genel bir artış eğiliminde olduğunu görüyoruz.
Peki Türkiye olarak bu süreçteki durumumuz nasıl? Aşağıda, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi arşivini kullanarak hazırladığım ilgili görseli bulabilirsiniz. Sol tarafta, Türkiye kafilesinin 1896’dan bu yana katıldığı tüm oyunlardaki toplam katılımcı sayılarını, sağ tarafta ise kadın sporcuların tüm kafileye oranını yüzdelik bazda görebilirsiniz.
Ülkemizin bu alanda uluslararası ortalamaları yakaladığı (ve geçtiği) ilk seferin Londra 2012 (%57.89) olduğunu görüyoruz. Paris 2024’te de benzer şekilde uluslararası ortalamayı geçmiş (%52.94) olmamız da ayrıca sevindirici.
Sadece sporcu katılım sayıları üzerinden toplumsal anlamda ya da spor dünyasında kadın-erkek eşitliğine ulaşıldığını ve/veya katılımda fırsat eşitliğinin yaratıldığını söylemek tabii ki mümkün değil. Ancak en azından 21. yüzyıl itibarıyla ülkemizdeki kadın sporculara olimpiyatlara katılım yolunda daha fazla imkan tanındığını söylemek yanlış olmaz.
2000’li yıllara kadar olimpiyatlara katılım barajını geçen kadın sporcularımızın kafilenin tamamına oranının %20’lere dahi ulaşamadığını görüyoruz. 2012’deki sıçramayı bir kenara bırakırsak, kadın sporcularımızın oyunlara katılım oranının düzenli bir şekilde artması da ümit vadeden bir başka istatistik olarak karşımıza çıkıyor.
Dikkat ettiyseniz, yazının herhangi bir yerinde madalya sayıları veya Olimpiyat Oyunları tarihindeki başarılarımızla ilgili bir veri paylaşmadım. Çünkü başarı sağlamak için önce orada olmak gerekiyor ve yeterli imkan verildiğinde Türk kadınının dünya çapında başarılı olduğunu bize net bir şekilde gösteren şahane bir takımımız var: A Milli Kadın Voleybol Takımı.
Umarım Paris’te mücadele eden tüm sporcularımız hak ettikleri başarılara ulaşırlar ama pozitif ayrımcılık yaparak voleybol takımımızın özellikle başarılı olmasını temenni ediyorum. Çünkü bu sayede bir yandan ülkemizi uluslararası spor dünyasında başarıyla temsil ederken, bir yandan da ülkemizdeki tüm kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda güçlenmelerine katkı sağlamaya devam edecekler.
Voleybolcularımız, özellikle de gençlerimize örnek olmak anlamında hiçbir eğitim modelinin veya devlet politikasının veremeyeceği mesajı kazanacakları başarılarla gençlerimize aktarabilirler:
“Azmin ve başarının cinsiyeti yoktur!”
Önümüzdeki ay boyunca tüm sporcularımızı heyecanla takip ediyor olacağız.
Paris yolcusu kalmasın!
10’un Yeri Spor Bülteni #75: https://10unyerisporbulteni.substack.com/p/10un-yeri-spor-bulteni-75