İçeriğe geç

TFF’de Yeni Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu

Türkiye Futbol Federasyonu Olağan Mali ve Seçimli Genel Kurulu, 18 Temmuz Perşembe günü düzenlendi.

Halihazırdaki başkan Mehmet Büyükekşi ile Trabzonspor eski başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun yarıştığı seçimi 5 oy fark (134-129) ile Hacıosmanoğlu kazandı.

EURO 2024’te A milli erkek takımımızın yarattığı heyecan, futbol gururumuzu biraz okşamış olsa da ülke futbolumuz uzunca bir süredir ciddi bir kaosun içerisinde. Suudi Arabistan’da yapılamayan Süper Kupa final maçı organizasyonundan maç sonunda kulüp başkanının sahada hakem dövmesine kadar geniş yelpazede bir problemler yumağı içindeyiz.

İsimlerden bağımsız olarak bakarsak, özellikle son yıllarda TFF’nin ve yönetim kurulu üyelerinin çok daha baskın bir şekilde ülke futbolunu geliştirme ve tüm futbol paydaşlarını temsil etme görev ve yükümlülüğünü bir kenara bırakıp, daha ziyade Süper Lig kulüplerini, hatta daha da dar kapsamda ‘büyük takımları’ temsil ettiklerini ve onların çıkarlarına öncelik vermeye yönelik ciddi bir eğilimde olduklarını görüyoruz.

Bu yorumum naiflik olarak algılanmasın. Federasyonun kuruluşundan bu yana köklü İstanbul kulüplerinin her zaman bir ağırlığı ve etkisi oldu ve olmaya da devam edecek. Bu durum zaten dünyanın her yerinde aynı. Her zaman en üst ligde bulunan, en çok parayı üreten ve en çok taraftara sahip takımlar, federasyonların üzerinde bir etkiye sahiptir ve bu lobi güçlerini kullanırlar.

Benim kast ettiğim, federasyonun neredeyse tüm öncelikli gündem maddelerinin Süper Lig kulüplerinin dertlerini çözmek ve oradaki yarışma ortamını düzenlemek hakkında olması ve yönetim kurulu üye tercihlerinin bu dinamiklere göre yapılması.

Peki, Süper Lig dışında kalan futbol yapılanmasını ne yapacağız?

Sadece diğer profesyonel liglerden bahsetmiyorum. Süper Lig’deki tüm yerli oyuncuların yetiştiği amatör ligler ve onların durumu ne olacak? Sizce de bu konu Süper Lig kulüplerinin ‘harcama limitleri’ ve ‘yabancı oynatma sınırı’ dertleri ile direkt olarak alakalı değil mi?

Çözümü artık taşlaşmış yapılara şekil vermeye çalışarak değil de gerçekten bu değişime ve desteğe ihtiyacı olan amatör yapılanmaya ve altyapılara odaklanarak bulmaya çalışmanın vakti gelmedi mi?

Peki ya kadın futbolu? Bırakın geliştirmeyi ve imkan yaratmayı, ülkede kadın futbolunun var olmasına dahi gerek olmadığını düşünen ciddi bir kitle olduğuna eminim. UEFA ve FIFA’nın kadın futbolunun gelişimi için maddi ve manevi büyük bir yatırım bu dönemde pozitif ayrımcılık yapıp bu rüzgarı arkamıza alacağımıza hala ‘hangi yaşı 30’u geçimiş eski süper yıldıza kaç milyon avro versek?’ sorusuna yanıt bulmaya çalışıyoruz.

Birbirimizi kandırmayalım. Ülkemizde geniş yorumlayarak ‘futbol sever’ diye adlandırabileceğimiz kitlenin çok büyük bir kısmı elit seviyedeki erkek futbolunu izlemek için fütursuzca para, emek ve zaman harcıyor. Başka hiçbir şey de umurlarında değil.

Buna da bir itirazım yok. Herkes parası ve zamanını istediği gibi harcayabilir. Futbolu, taraftarlık aidiyeti, stres atma, eğlenme, aile veya dostlarla vakit geçirme gibi farklı bakış açıları üzerinden görebilirsiniz.

Ama benim noktadaki temel itirazım, futbolun yalnızca bunlardan ibaret olmadığı ve federasyonun da bu dar yoruma takılıp kalmaması gerektiği. Yani, Türkiye Futbol Federasyonu, Süper Lig Kulüpler Birliği’nin icra merkezi gibi konumlandırılmamalı.

Şikayet etmek kolay çünkü fazlasıyla bahanemiz var. Peki çözüm ne olabilir?

Aslında çok zor ve bilinmeyen bir konu değil. Uzun yıllardır üzerinde konuşulan ve çalışılan ama bir türlü sonuca ulaşılamayan ‘Süper Lig AŞ’ yapılanması birçok problemimizi çözebilir.

Bu geçiş (veya ayrılma da diyebiliriz), tabii ki söylendiği kadar kolay gerçekleşemiyor çünkü finansal ve hukuki bazı zorlukları beraberinde getiriyor. Ancak aşılamayacak sorun yoktur gayesiyle bu fikrin gerçeğe dönüşmesi halinde, Süper Lig kulüpleri de rahat edebilir. Kulüp başkanlarından oluşacak bu yönetim kurulunun tüm önceliği ligin ticari ve marka haklarının yürütülmesine (yayın hakları, sponsorluklar, transfer ve tescil uygulamaları, vb.) vereceği ama disiplin, hakem atamaları ve benzeri regülatif kuralların ‘gerçekten’ tarafsız konumda kalan federasyona bırakılacağı bir yapılanma yartmak mümkün. Bunun başarılı bir örneğini İngiltere Premier Lig’de görüyoruz.

Süper Lig’in her zaman dertleri olacak ancak bu dertleri çözmek federasyonun öncelikli görevi olmamalı. Lig’in kulüp başkanlarından oluşan kendi yönetim kurulu bu konuları konuşmalı ve aksiyon almalı. Böylece federasyon da asli görevi olan ülke futbolunun gelişimi için daha uzun vadeli ve sahadaki skordan çok sistemin sürdürülebilirliğini sağlayacak projelere öncelik verebilir. Federasyon üzerindeki rant dinamikleri de değişeceği için oraya gerçekten futbolun gelişimine öncelik veren bir misyon ve vizyona sahip insanların da gelmesi kolaylaşacaktır.

Bu kısa yazıda tabii ki bir asırlık problemlerin hepsine tek tek çözüm sunmak mümkün değil. Ancak aynı yapı ve aynı işleyişin başına farklı isimleri getirip farklı sonuçlar beklemek ne yazık ki bize Einstein’ın o müthiş sözünü hatırlatıyor:

Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç beklemektir.

Artık biz futbol severleri aptal yerine koymadan, farklı sonuçlara ulaşmak için farklı şeyler yapmanın zamanı sizce de gelmedi mi?

10’un Yeri Spor Bülteni #74: https://10unyerisporbulteni.substack.com/p/10un-yeri-spor-bulteni-74