Yılan hikayesine dönen Tokyo 2020 Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları’nda artık sular iyice ısındı. Ocak ayında Japonya genelinde yapılan bir anketin sonucunda %80 oranında ‘Oyunlar’ın ertelenmesi ya da iptal edilmesi’ görüşünün çıkması, ev sahipliği konusunda halkın ciddi tereddütlere sahip olduğunu açıkça gösteriyor.
Öte yandan, 2020 sonu itibarıyla 15 milyar doları aşan bir bütçeye ulaşan Tokyo 2020’nin hala kısmi olarak bile seyircili yapılıp yapılmayacağı bilinmiyor. Seyircisiz olması halinde bilet ve ürün satışlarından mahrum kalınacak gelirlerin yanı sıra ülkeye girecek ulusal ve uluslararası turizm katkısı da ortadan kalkacak. Bu da organizasyon komitesinin içinde bulunduğu ekonomik çukurun daha da derinleşeceği anlamına geliyor. Ertelemeden ötürü sıkıntıya giren sponsorluk sözleşmeleri ve halihazırda 2020 yazına göre yapılan harcamaların boşa çıkmış olması konuları da cabası.
Bu açıdan baktığımızda, 2013 yılında aday kent olarak girdiğimiz Olimpiyat Oyunları ev sahipliği yarışında Tokyo’ya kaybetmemizin belki de spor tarihimizdeki en şanslı olduğumuz anlardan biri olduğunu söyleyebiliriz.
2013 yılında Buenos Aires’te düzenlenen 125. genel kurulun Olimpiyat Oyunları tarihinde bir başka önemi daha var. Tokyo’nun ev sahipliğini kazanmasını takip eden birkaç gün içerisinde düzenlenen seçimle birlikte şu anda başkanlık görevini sürdüren Thomas Bach da göreve başlamıştı. Yarın (10 Mart) sanal ortamda düzenlenecek 137. genel kurulda rakipsiz olarak gireceği seçim sonucunda da dört yıl daha dünya sporunun zirvesindeki pozisyonunu koruyor olacak.
Bach’ın geride kalan sekiz yılda genel anlamda başarılı bir yönetici olduğunu ve uluslararası spor camiasından saygı gördüğünü söyleyebiliriz. Ancak sanıyorum son bir yılda yaşadıkları önceki yedi yılını mumla aratmıştır.