Avrupa Kulüpler Birliği’nin (ECA) son dönemde tekrar alevlenen UEFA bünyesinden ayrılma fikri, gündemden yakın zamanda düşecek gibi görünmüyor.
İngiliz The Times gazetesi, geçtiğimiz hafta yayınladığı haberde UEFA’nın Şampiyonlar Ligi için 2024’ten itibaren yeni bir formata geçmesi gerektiğini ve bu hamlenin de ECA’nın bünyesindeki güçlü kulüplerin UEFA çatısı altından çıkmasını engelleyeceğini belirtti.
Times’in önerisine göre, Şampiyonlar Ligi, 2024 yılı itibarıyla 4’er takımlı 8 grup yerine 32 (veya 36) takımdan oluşan tek bir lige dönüşecek ve ‘İsviçre Modeli’ olarak adlandırılan, ligdeki her takımın kura yöntemiyle yalnızca 10 takımla (5’i evinde 5’i deplasmanda olmak üzere) maç yaptığı bir sisteme geçilecek. Bu 10 maç gününün ardından oluşan puan durumuna göre ilk 16 sıradaki takımlar üst tura geçerek eleme turu için 1-16, 2-15 vb. şeklinde birbirleriyle eşleşecekler. Sıralamada 17.-24. arasında kalacak takımlar UEFA Avrupa Ligi’nde devam edecek. Son 8 sıradaki takım ise Avrupa defterini kapatacak.
Önerinin enteresanlığını ve bu değişimin getireceği heyecanı bir kenara bırakırsak, açıkcası elle tutulur hiçbir yanı bulunmuyor. An itibarıyla dört kategoriye bölünerek çekilen kura sisteminde bile sportif adaletsizliklerin önüne nasıl geçileceği tartışılırken, tamamen kura şansına dayanan bir sistemin getirilmesi abesle iştigal olacaktır.
Yapılan öneride kuraya girecek 32 takım arasında seribaşları ve kategori uygulaması ihtimalinden de söz ediliyor. Ancak o zaman da zaten içinde bulunduğumuz sistemden çok da farklı olmayan bir yapıyla karşılaşıyoruz. Özellikle alt kategori takımlarının gruptan çıkma ihtimallerinin çok daha zorlaşacağı bir format ortaya çıkıyor. Dolayısıyla uzun vadede daha adaletsiz bir yapının ortaya çıkacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu önerinin arkasında, grup aşamasında 6 maç yerine 10 maç yapılacak olmasının finansal gelir artışı sağlaması ve özellikle Avrupa’nın beş büyük ligindeki takımların grup aşamasında elenme ihtimalinin azalması sebepleri var. Gruba üçüncü ya da dördüncü kategoriden gelmiş, örneğin altı maçın ikisinde süprize imza atıp üst tura çıkmayı gerçekleştirme ihtimali olan takımlar, 10 maçlık sistemde sürpriz maç kazanma kozlarını da kaybetmiş oluyorlar. Tabii 6 maç yerine 10 maç yapılacağı zaman ortaya çıkacak 4 haftalık takvim ihtiyacının nasıl karşılanacağı da ayrı bir tartışma konusu.
Bu model, aslında yeni bir keşif değil. Amerikan spor modelindeki kapalı liglerde görülen bu yapı, uzun süredir ABD’de kullanılıyor. İsviçre Modeli olarak anlatılan bu yapı, aslında finansal istikrarı ve başarısı kanıtlanmış Amerikan spor modelinin biraz daha geleneksel temellere dayanan ve finansal olarak riskin daha fazla olduğu Avrupa spor modeliyle bir sentezinden oluşuyor. Ancak Amerikan modelinin dayandığı temeller (toplu iş sözleşmeleri, draft sistemi, vb.) olmadan yalnızca lig statüsü üzerinden benzer bir model oluşturmaya çalışmak ne yazık ki olumlu sonuç vermeyecektir.
Yeni önerilerin yapılması, sistemlerin gelişimi ve iyileştirilmesi için şart. Tabii bu önerilerin biraz elle tutulur olmasında da fayda var.