İçeriğe geç

Euroleague Basketball Yönetim Modeli

(Bu yazı 18.11.2020 tarihli 10’un Yeri Spor Bülteni’nde yayınlanmıştır.)

Geçtiğimiz hafta içerisinde Euroleague Basketball yönetimi sessiz sedasız bir karar aldı ve bünyesindeki daimi lisanslı takım sayısını Haziran 2021 itibarıyla 11’den 13’e çıkartacağını açıkladı. Yeni eklenen iki takım ise iki sezondur ligde özel bir lisans ile oynayan Bayern Münih ve Asvel takımları oldu.

Bu karar spor dünyasında çok ses getirmedi çünkü zaten beklenen bir karardı. Ancak Euroleague’den yapılan açıklamada benim dikkatimi çeken önemli bir nokta var. Almanya temsilcisi Bayern Münih ve Fransa temsilcisi Asvel’e daimi lisans verilmesinin arkasında yatan sebebin net bir şekilde bu iki pazardaki potansiyel olduğu açıklanmış.

Günümüzde uluslararası alanda düzenlenen herhangi bir spor yarışmasını yalnızca sportif rekabet çerçevesinde görmemiz mümkün değil. Sponsorluklar, yayın hakları gelirleri, ürün ve bilet satışları gibi unsurlar spor yarışmalarını aynı zamanda büyük bir ticari pazar haline getirmiş durumda. 

Euroleague yönetimi de elit düzeyde basketbol oynanan bu organizasyonu sportif bir ligden ziyade ticari bir marka olarak görüyor ve kararları da sportif rekabete göre değil büyük oranda pazar potansiyeline göre alıyor. 

Euroleague Basketball, 2000 yılında FIBA Avrupa’dan tamamen ayrılarak Barcelona merkezli bir şirket kurup basketbol üzerinden ciddi gelir sağlayan bir yapı oluşturma yoluna gitmişti. 11 kulübün ve Avrupa Basketbol Ligleri Birliği’nin (ULEB) hissedarı olduğu bir şirket olarak kurgulanan bu model, haliyle geleneksel spor modeliyle çatışma yaratıyor. Dolayısıyla basketbol başta olma üzere uluslararası spor federasyonları tarafından pek iyi karşılanmıyor. Ancak bürokrasinin ağırlığı ve kayırmacılığın had safhada olduğu federatif yapılar, hızlı gelişen ve dijital dünyanın taleplerini karşılayabilecek kurgulara da yetişemiyorlar.

Sonuç olarak, Euroleague Basketball modeli birçok spor dalı için ideal bir opsiyon olmasa da, kurumsal yönetim anlayışıyla bu yolla da finansal istikrarı sağlamanın mümkün olduğunu göstermesi açısından önemli bir örnek olarak karşımızda duruyor.