İçeriğe geç

Kültür mirası yerine inşaat mirası sunarsan…

Kültür mirası yerine inşaat mirası sunarsan…

(Bu yazı 16 Temmuz 2018 tarihinde Diken.com.tr adresinde yayınlanmıştır.)

Gene olmadı. 2024 Avrupa Şampiyonası’nın ev sahipliği yarışında rakibimiz Almanya’ydı. UEFA yönetim kurulu üyelerinin oylarıyla şampiyona Almanya’ya gitti. Beş defa başvurduğumuz Olimpiyat Oyunları ev sahipliğinin yanısıra dördüncü defa başvurduğumuz Avrupa Futbol Şampiyonası ev sahipliği sürecinde de başarısız olduk.

Almanya’nın kazanmasını takiben hemen komplo teorilerine, lobi faaliyetlerimizin yetersizliğine, siyasi/dini/etnik/kültürel önyargıların önemine vurgu yapmaya başladık. Acaba derin bir nefes alıp bir adım geriye çekilerek bu sürece daha geniş ve basit bir açıdan mı baksak? Belki de ev sahipliği yapmayı Almanya bizden daha fazla hak ediyordur…

‘Dış mihraklar’ kartını bir kenara koyalım ve objektif bir değerlendirme yapmaya çalışalım.

Öncelikle bu seçimi UEFA tarafından değerlendirmekte fayda var. İlk olarak tüm Avrupa ülkelerinin temsil edildiği UEFA genel kurulunun verdiği bir karar değil bu. Ya da halk oylamasıyla hangi ülkenin daha fazla istediğinin tespit edip onun seçildiği bir süreç de değil. UEFA yönetim kurulu üyelerinin (aday ülkelerin temsilcileri hariç) verdiği oylarla UEFA’nın istediği kriterlere en fazla uyan ülkenin ev sahipliğini kazandığı bir yarışma. Yönetim kurulunun birincil önceliği her zaman şampiyonasını en az sıkıntı yaşayarak düzenlemek olacaktır. Dolayısıyla ihtimaller veya komplo teorileri yerine bu kriterler üzerinden ilerlemek ‘Neden olmadı?’ sorusuna daha net bir cevap vereceği kanaatindeyim.

Verilen sözler mi, var olan gerçekler mi?

Adaylık sürecinin resmi olarak başladığı Mart 2017 tarihinde UEFA’nın aday ülkelere gönderdiği bir başvuru dosyası taslağı bulunmakta. Adaylar aslında sıfırdan kendi dosyalarını hazırlamıyorlar, yalnızca bu taslakta sorulmuş sorulara yanıt veriyorlar. Bu dosya dahilinde de 11 ana başlık mevcut. Tek tek tüm kriterlerin üzerinden gitmek yerine karşılaştırmalı olarak bakarsak Almanya’nın neden gerisinde kaldığımızı görebiliriz. Bu değerlendirme belki bize 2024 için bir yarar sağlamayacak ama ileriye dönük adaylık süreçlerimizde faydalı olacaktır.

UEFA’nın 21 Eylül’de yayınladığı değerlendirme raporunda adaylık dosyaları incelenmiş ve adayların hangi alanlarda güçlü hangilerinde ise takviyeye ihtiyacı oldukları detaylı bir şekilde izah edilmişti. Raporun geneli incelendiğinde Almanya’nın güçsüz diye tabir edebileceğimiz pek bir yönü yokken Türkiye’nin başvurusunda dosyadaki tabiri kullanmak gerekirse ‘endişe verici’ (a matter of concern) bulunan birçok başlık vardı. Dosya üzerinden konuşursak oylama sürecinde farkı yaratan en önemli üç kriterin ulaşım, konaklama ve insan hakları konuları olduğunu görüyoruz.

Altyapı sorunu

Bu başlıklardan en önemlisi her ne kadar kamuoyunda adaylığımızın en güçlü yanı gibi bir algı yaratılsa da aslında Almanya karşısında zayıf kaldığımız altyapı konusu oldu. Stadyumlarımızın rakibimize göre daha yeni olması belki sportif altyapı anlamında bir avantajdı ama stadyumlara gitmek için önce yol da gerekiyordu. Bu noktada değerlendirme raporundaki belki de en kritik yorum Almanya’nın ülke içi ulaşım konusunda sunduğu planın herhangi bir ek yatırıma dahi ihtiyaç olmadan organizasyonu kusursuz şekilde düzenlemeye yeterli olduğuydu.

Öte yandan Trabzon, Bursa ve Antalya’ya tren yoluyla ulaşımın olmaması, özellikle Gaziantep ve Trabzon’un diğer şehirlere kara yoluyla da hayli uzak kalması adaylık sürecimizde bizi en çok zorlayan hususlar oldu. Şehir içi ulaşım imkanları konusunda da rakibimizin fazlasıyla gerisinde kaldığımızı söylemek yanlış olmaz. İstanbul dışındaki hiçbir aday şehrin toplu ulaşım imkanları UEFA’nın kriterlerine göre yeterli düzeyde değil. Uluslararası ulaşım boyutuna bakarsak Almanya’nın coğrafi konumu sebebiyle Avrupa ülkelerinden ulaşımı konusunda da Türkiye’ye göre bir avantajı olduğunu görebiliriz.

Ulaşım anlamındaki tüm bu eksikliklerin önümüzdeki altı senede yapılacak kamu yatırımlarıyla çözülmesi başvuru dosyasında öngörülmüştü ancak içinde bulunduğumuz ekonomik darboğazın UEFA yönetim kurulu üyelerinin kafalarında soru işareti yaratmaması mümkün değildi. Kefeye konduğunda Türkiye’nin verdiği sözler karşısında Almanya’nın halihazırda bulunan ulaşım altyapısının ağır basmasına şaşırmamak gerekiyor.

Konaklama imkanlarının yetersizliği

Değerlendirme raporunun bir başka öne çıkardığı nokta ise aday şehirlerimizin konaklama imkanlarının yetersizliğiydi. İstanbul ve Antalya dışındaki tüm aday şehirlerin otel kapasitelerinin gene rapordaki ifadeyle belirtmek gerekirse ‘çok kısıtlı’ (very limited) olarak açıklanması adaylığımızı güçsüzleştiren en önemli etkenlerden biriydi. Karşılaştırmalı bakarsak Almanya’nın on aday şehri arasında yalnızca Dortmund’da otel konusunda sıkıntı yaşanma ihtimali olması rakibimizi bir adım daha öne çıkartıyordu.

İnsan hakları

Raporda iki aday arasında en önemli farkın bulunduğu bir başka alt başlık ise insan hakları konusunda sunulan aksiyon planlarıydı. Özellikle FIFA’nın Katar’a verdiği 2022 Dünya Kupası ev sahipliği sürecinde ön plana çıkan insan hakları ihalleri konusu, UEFA’nın adaylık sürecinde önem verdiği hususlardan biriydi.

Değerlendirme raporunda Türkiye’nin endişe verici kriterlerinden biri olarak gösterilen bu alanda özel bir aksiyon planı hazırlanmaması elimizi güçsüzleştiren konulardan bir diğeriydi. Her ne kadar özellikle Batı medyası Türkiye’nin bu yarışı kaybetmesine sebebiyet verecek kriter olarak insan haklarını ön plana çıkarsa da, UEFA’nın tercih aşamasında bu kritere ulaşım ve konaklama kriterleri kadar önem verdiğini düşünmüyorum. Eğer ulaşım ve konaklama konularında bir denge yakalanmış olsaydı büyük ihtimalle insan hakları hususu daha fazla ağırlığa sahip olacaktı.

İnşaat mirası yerine kültür mirası

Özetlemek gerekirse, aslında en güçlü özelliklerimizinden biri olduğunu iddia ettiğimiz inşaat ve altyapı alanlarında Almanya’dan asıl darbeyi yedik. Dolayısıyla belki de en baştan beri stratejimizi stadyumlarımızın yeniliği üzerine kurarak UEFA’ya bir ‘inşaat mirası’ sunmak yerine, Anadolu gibi binlerce yıllık geçmişe sahip farklı kültürlerin beşiği olmuş bir bölgeden Batı ile Doğu’nun değerlerinin harmanlandığı farklı bir ‘futbol kültürü mirası’ sunmak daha doğru olabilirdi. İlerideki adaylık süreçlerimizde belki de üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan biri bu olmalı.

Son olarak, adaylık sunumlarında kullanılan tanıtım filmlerini izlediğimizde aslında tüm bu sürecin çok güzel özetlendiğini görebiliyoruz. Türkiye’nin filminde vizyon beyanımız olan ‘Birlikte Paylaşalım’ ifadesini açıklamak yerine futbol tutkumuzun lig maçları ve stadyumlarımızın yeniliği üzerinden, kültürümüzün de Nusret’in etleriyle açıklanmaya çalışıldığını gördük. Almanya’nın vizyon beyanı olan ‘Futbolla Birleşelim’ ifadesi ise kurgusal bir EURO 2024 final maçından tarihsel süreçte geriye doğru giderek ev sahipliğinin açıklandığı ana kadar yaşananları özetleyen ve sonunda kazananın futbol olacağının vurgulandığı bir tanıtım filmiyle sunuldu. UEFA yönetim kurulu da verdiği oylarla aslında kazananın futbol olduğunu ilan etmiş oldu.

Yazının orijinal yayın adresi: http://www.diken.com.tr/kultur-mirasi-yerine-insaat-mirasi-sunarsan/